paylaşım platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

paylaşım platformu


 
AnasayfaPortailGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yapcanlı tv

 

 EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
onur
Süper Moderatör
Süper Moderatör



Erkek
Mesaj Sayısı : 229
Nerden : KEMALHAS
Rep :
EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI) Left_bar_bleue80 / 10080 / 100EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI) Right_bar_bleue

Aktiflik :
EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI) Right_bar_bleue

Kötü İhbar :
EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI) Left_bar_bleue50 / 10050 / 100EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI) Right_bar_bleue

Tecrube : forumun en çalışkan üyesi
Kayıt tarihi : 14/07/08

EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI) Empty
MesajKonu: EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI)   EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI) Icon_minitimePerş. Ağus. 07, 2008 1:19 pm

1913'te Prusya Krallık Bilim Akademisine üye seçildi ve. Berlin'e yerleşti. Ünlü Kaiser Wilhelm Enstitüsü Müdürlüğüne getirildi. 20 yıl Berlin'de kaldı.
1916 yılında Genel Rölativite Teorisi üzerindeki çalışmalarını tamamlayarak "Annalen Der Physik" adlı Alman bilim dergisinin 49. cildinde yayınladı ve ikinci defa evlendi.
1919-1932 yılları arasında ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Japonya,Filistin, ispanya gibi ülkeleri ziyaret etti.
Birinci Dünya Savaşı onu çok derinden etkiledi ve dış dünya ile ve de toplumsal adaletsizliklerle ilgilenmeye şevketti. 1922'de Milletler Cemiyeti'nin "Ortak Düşünsel Çalışmalar Bölümü"ne seçilmiştir.
1932-1933 kışında California Teknoloji Enstitsü'nü ziyaret etmek için ABD'nde bulunduğu sırada Hitler'in Avrupa'da güçlenmesi üzerine orada kalmaya karar verdi. Prusya Bilim Akademisinden istifa ederek Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde profesör olarak görev aldı. 1945 yılında emekliye ayrıldı. 1949 yılında "Birleşik Alan Teorisi"ni yayınladı. 1952'de İsrail Başbakanı, İsrail Cumhurbaşkanlığı görevini teklif etmişse de, Einstein bu teklifi geri çevirmiştir.
Einstein bütün keşiflerini 40 yaşına kadar gerçekleştirmiştir. Yaşamının geri kalan bütün kısmını genel çekim ve elektromağnetizma'yı sentez eden büyük birleşik alan teorisini bulma çalışmalarına ayırmıştı. Maalesef çok çırpınmasına rağmen bu amacına ulaşamamıştır (ve halen de hiçbir bilim adamı ulaşmış değildir). Hatta son sözleri dahi kimsece bilinmemektedir. Zira kendisine bakan hemşire Almanca bilmiyordu.
18 Nisan 1955 yılında Princeton-New Jersey de öldü.
Einstein, kendisinin de gelişmesinde çok önemli katkısının bulunmasına rağmen bir türlü Kuantum fiziğine inanamadı. Atom yapısının incelenmesi için ortaya atılan her kavrama karşıydı. O bir türlü atomun ihtimaller, istatistiki sayılarla ifade edilmesini kabullenemiyordu. Ona göre evrenin işleyişinde şans, ihtimal, istatik gibi belirsizliklere yer verilemezdi. O atomun çekirdek etrafındaki yörüngesinin tam olarak bilinebileceğine inanıyor, "Tanrı evrenle kumar oynamaz" diyordu. Sonunda sabrı tükenen Niels Bohr "Tanrı ne yapması gerektiğini bilir" demekten kendini alamadı. Einstein kendisi hakkında arkadaşlarının Princeton'da şöyle düşündüklerini nakletmektedir: "Bilimsel konularda inatçı bir kişiliğe sahip olduğumdan dolayı arkadaşlarımın gözünde inatçı ve dik kafalı biri olarak tanındığımdan, bana yaşlı kaçık demeye bile başlamışlardı."
Şu kadarı var ki, ömrünün son otuz yılında bir mecnun gibi aradığı, bulmağa çalıştığı "Birleşik Büyük Alan Teorisi" gerçeğinin altında onun kainatta çok büyük bir nizamın olduğuna kesinkes inanması yatıyordu.
Einstein'in hayatı kendisinin de itiraf ettiği gibi politika ve denklemler arasında geçmişti. İlk politik eylemleri Birinci Dünya Savaşı yıllarında Berlin'de Profesör iken başlar. Savaş aleyhtarı gösterilere katıldı. Halkı konulan yasaklara uymamaya çağırdı. Zorunlu askere yazılmaya karşı halkı cesaretlendirmesi, meslektaşları tarafından hoş karşılanmadı. Savaştan sonra Uluslararası barış çabalarının geliştirilmesi için uğraş verdi. Bu da onu arkadaşları arasında sevimsiz yapıyordu. ABD'ne ders vermek için gitmesi bile politik tavrı yüzünden gittikçe güçleşiyordu.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, sonrasında artan antisemitizm (Yahudi aleyhtarlığı), onyedi yaşında Yahudi toplumundan ayrılan Einstein'a yahudiliğini hatırlattı. Tevrattaki tanrı düşüncesini bile reddeden Einstein'i Mitler, Siyonizm ülküsüne hizmet etmeye yöneltti. Bütün gücüyle o zamanki Filistin'de bir Yahudi devleti kurmak için uğraşan İsrail'i destekliyordu. Düşmanları haklı olarak daha da çoğaldı. Teorileri saldırıya uğradı. Kişiliğine karşı bir örgüt bile kuruldu. Adamın biri başkalarını Einstein'i öldürmeye kışkırtmaktan hüküm bile giydi. Sadece 6 dolar para cezası verildi. "Einstein'a Karşı 100 Yazar" adlı kitap yayınlandığında görüşü sorulan Einstein, Haksız olsaydım yahnızca bir tanesi yeterdi" dedi.
1933 yılında Hitler iktidara geldi. Einstein o esnada Amerika'daydı. Almanya'ya dönmeyeceğini ilan etti. Bunun üzerine Nazi milisleri evini basıp banka hesabına el koyarken, bir Berlin gazetesi de, "Einstein'dan iyi haber, Geri gelmiyor" şeklinde başlık attı.
1939 yılında Atom bombasının yapılması için en büyük adımı atmaktan çekinmedi. Roosevelt'e yazdığı o meşhur mektubunda Amerikalıların Almanlardan önce Atom silahını geliştirmelerini teklif etti. O zamanlarda O'nun biricik hedefi Almanya'ydı. Almanlara karşı olan kini biyoğraf Roland W. Clark'ın tespitine göre delice bir hal arzediyordu.
Bundan sonraki yıllarında nükleer savaşın tehlikelerine karşı kamuoyunu uyarırken ve nükleer silahların uluslararası denetim altına alınmasını tavsiye ederken görülmekdedir. Hayatı boyunca barışa yönelik çabalan bir sonuç getirmedi ve arkadaş da kazandırmadı. Ama siyonizme verdiği açık destek 1952 yılında kendisine israil Cumhurbaşkanlığının teklif edilmesine neden oldu. Politika için toy olduğunu söyleyerek bunu reddetti. "Denklemler benim için çok daha önemlidir, çünkü politika bugün içindir. Oysa ki bir denklem sonsuzluk içindir" demekteydi.
Uzun süre birlikte çalıştığı Leopold infeld'e sık sık "bir fizikçiden çok bir filozofum ben" derdi. Einstein'in filozof olduğunu söylemek yetmez, iki tür felsefe vardır. 19. yüzyıla kadar hakim olan Kant, Hegel ve Bergson gibilerinin temsil ettiği spekülatif düşünce akla gelir. Dış dünyanın varlığı ve keyfiyeti bilgimizin kaynağı ve mahiyeti gibi meseleler bunların tartışma konularıdır. İkinci tür felsefe ise mantıksal empirizm diye bilinen, "Felsefenin amacı bize bilgi sağlamak değil, bilimlerin sağladığı bilgi ve kavramları açıklamaktır" diyen filozofların felsefesidir. Einstein işte bu tür bir filozoftur ve de büyüklerindendir. Filozofların uzun süre spekülasyomlarına konu oluşturan uzay-zaman ve geometriye ilişkin problemler Einstein ile birlikte fiziğe mal olmuş ve ilmi birer nitelik kazanmışlardır. Gerçi bugün fizik ve felsefeyi birbirinden ayırmanın neredeyse imkansız olduğunu da burada belirtmeliyiz. Filozofların ciltler dolusu tartıştıkları evrenin başlangıcı, sonu, maddenin ezeli ve ebedi olup olmadıkları gibi meselelere, bugün fizikçiler de el atmış durumdadırlar.
Einstein'in çıkış noktası, evrende muazzam bir düzenin olduğuna olan kuvvetli inancıydı. Bazı bilim adamları matematiksel hiyeroglifler kullanan yalnız bir adamın, evreni yeniden tanımlamasına inanmayı kabul edemediler. Fakat, zaman Einstein'i haklı çıkardı. Evrenin kökenini, tarihini ve biçimini araştıran bugünkü modern kozmolojinin temellerini attı. İspanya'da yetişmiş Yahudi filozofu Spinoza'dan etkilenmiştir.
1929'da yayınlanan "Dünya'yı Nasıl Görüyorum" adlı eserinde: "Yaşantımıza giren en güzel şey gizemlidir. Bu tüm gerçek sanat ve bilimin kaynağıdır. Böyle bir duyguya yabancı kalan, bir an bile durup hayret edemeyen, ya da evrenin karşısında saygı duruşuna geçemeyen bir kimse gözleri kapanmış ölüden farksızdır. Hayatın sırrını sezinleme, korku ile karışmış da olsa, dini duygunun da kaynağıdır.
Erişemeyeceğimiz bir şeyin gerçekten var olabileceğini bilmek, öyle bir şey ki, sönük melekelerimizin ancak en ilkel biçimlerinde kavrayabileceği ama gerçekte en yüce bilgelik ve en ışıklı güzellik olarak kendini açığa vuran Bu Varlık'ın bilgisi ve O'nun verdiği bu duygu gerçek dindarlığın özünü oluşturur. İşte bu anlamda, yalnızca bu anlamda dine vermiş kişilerin safında görüyorum kendimi." Yine O "Kainat'ın Yaratıcısına olan inanç ilmi araştırmanın en kuvvetli, en asil itici gücüdür."
Einstein kendini şöyle tanıtıyor: "Ben tek koşulmak için yaratılmış bir atım. İşbirliğine ve ekip çalışmasına giremem. Hiçbir ülkeye, devlete, kişiye, arkadaş çevresine hatta kendi aileme tam bağlanamadım. Bu ilişkilerde daima bir mesafe kalmıştır. Kendime dönme, içime kapanma eğilimi giderek güçlendi. Bu tür bir soyutlama kişiye acı çektirir. Ama, başkalarının anlayış ve sempatisinden uzak kaldığıma pişman değilim. Kuşkusuz bunda kaybım olmuştur. Ama buna karşılık başkalarının ön yargılarından ve değerlendirmelerinden bağımsız kalabilme gibi bir kazancım var."
Kimsenin aklına gelmeyen soruları düşünmekten olsa gerek, kendine ve kıyafetine pek dikkat etmezdi. Sık sık hastalanır, bazı günler ayakkabılarını çorapsız giyer ve okula da öyle giderdi. İlerleyen yıllarda da bu hırpaniliği devam edecektir. Karmakarışık beyaz saçları, dudaklarını örten pos bıyıkları ve hırpani giyimiyle çok tipik bir profesördü.
Einstein'in utangaç ve içine kapalı bir çocukluğu vardır. Hiçbir zaman başarılı bir öğrenci olamadı. Einstein'in özelliği çok şey bilme değil,
üşünme ve anlama farkıdır. Onun gözünde ideal yaşam dışardan en az (Karışılan yaşamdır. Otuz yaşına gelinceye kadar gerçek bir fizikçiyle de karşılaşmamıştır. Bu onun açısından büyük bir talihtir. Böylece çevresinde onun atılımını köstekleyen kimse olmamıştır. Milyonları etkileyen bu bilim adamı bir bakıma kimsenin etkileyemediği bir adamdır. Çalışma arkadaşı L. infeld'i dinleyelim: "1921'de Berlin'e öğrenim için gittiğimde henüz Hitler'in iktidara gelmesine on iki yıl vardı. Basın ona yükleniyordu. 'Teorisine güveniyorsa sorularımızı cevaplasın' diye başlık atıyorlardı. Rölativite Teorisine karşı düzenlenen konferansın ilanları her yerde görülebiliyordu. Merakımı yenemedim. Bir bilet alarak Solup bitenleri görmek için gittim. İki profesör hınca hınç dolu salonda ;atıp tutuyorlardı. Rölativite teorisinin, 'Germen Ruhu'na aykırı olduğunu vs. belirtiyorlardı. Bir de baktım Einstein'da dinleyici localarında oturuyor, selam verenlere el sallıyor, arasıra kahkaha atmadan da duramıyordu. Çeşitli gruplar işi ticarete dökmüş, rölativite teorisini üçbin kelimede .En iyi anlatana bin dolar vermeyi vadediyorlardı. İşte Einstein'in bu kadar popüler olmasının iki nedeni buydu; birincisi ona yüklenen profesörlerin çokluğu, ikincisi de onun renkli kişiliğiydi. Boston Kardinali O'Connel, Rölativite teorisini dine karşı bir saldırı(!) olarak niteliyordu. Kilise New-ton'un mekanik evren modelini kilisenin resmi görüşü olarak kabullendiğinden olsa gerek, Newton'un fiziğini darmaduman eden rölativite teorisini dine bir saldırı olarak gören bu papaz: "İzafiyet teorisinin, tanrısızlığın korkunç bir hayaletine benzetmekteydi" Ama Kardinal hazretleri maalesef tanrısızlık inancının, Newton'un mekanik dünya görüşünden kaynaklandığını, Rölativite Teorisinin ise yaradılan, genişleyen, kendi üzerine çöken bir evren modeline yol açtığını bilememişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
EİNSTEİNİN HAYATI 2(1 İN DEVAMI)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
paylaşım platformu :: İLGİNÇ KONULAR-
Buraya geçin: